Sizlere 13 Haziran'da gördüğüm bir rüyamı anlatmak istiyorum. Neden bilmiyorum ama rüyamı bir belgeye yazıp arkadaşıma gönderdiğimde çok rahatladım. Birilerine anlatma ihtiyacı hissettiğim için olabilir aslında. Belki de yazı yazmayı özlemişimdir, bilemem :)


Uzun zamandır hikaye yazmak istiyordum ancak hikaye yazmak için bir türlü kendimde cesaret bulamıyordum. Yazdığım bu yazı bir rüya olsa da ilk defa hikaye biçiminde bir şey yazıyorum. Bunun için çok mutluyum :D
Gelelim hikayeme...
Anaannemin evi tepede sayılır. Ben
o evdeydim ama evde anaannem falan yoktu. Evde büyük kuzenim Orhan, okuldan
arkadaşım Yusuf ve ben vardık. İki kız kuzenim de yanımızdaydı: Yasemin ve
Nilüfer. Onları koruyorduk.
Evin tepesi yoktu. Ellerimizde
silahlar vardı. Uzaktan helikopterler her yeri bombalayarak bize doğru
geliyordu. Hayatımda hiç silah kullanmamıştım, buna rağmen elimde bir silah
vardı. Silahı iki elimle mi yoksa bir elimle mi tutmam gerektiğini
bilmediğimden silahı elimde evirip çeviriyordum.
Helikopter yaklaşıyordu.
Aynı anda helikoptere ateş açtık.
Helikopter devrildi.
Silahın nasıl tutulduğunu bile
bilmeden bunu nasıl yaptığımı anlayamıyordum.
Ancak bir sorun vardı.
Ateş açarken elimdeki silahı
birkaç kez sıkmak zorunda kalmıştım ancak silah yine de ateşlenmemişti. Orhan
abim silahımda kurşun olmadığını fark etti ve bana uzun bir tüfek verdi.
Evden çıktık.
Yokuştan inerken yanımda Yaseminle
Nilüfer vardı. İkisi de elbise giyip süslenmişti. Benim üstümde ise koyu renkte
sportif bir kıyafet vardı. Nilüfer bana ''Neden böyle giyindin?'' diye sordu.
Ben de ''Hazırlıklı olmalıyız'' diye cevap verdim. Savaştan bahsediyordum.
Sonra görüntü değişti.
Yine yokuştan iniyoruz, her taraf
asker dolu.
Bir ses duyuyorum.
Arkama bakıyorum.
Çekik gözlü küçük bir çocuk.
Elinde silah, bana bakmadan önümden geçiyor. Çin'de olduğumuzu anlıyorum. Her
yer yıkık dökük.
Helikopterlerin sesi kulağımızı çınlatmaya
devam ediyor.
Görüntü hızlanıyor.
Şimdi ormanlık bir alandayız.
Helikopterler her yeri bombalıyor.
Biz de çinlilerle birlikte karşılık veriyoruz onlara. Elimizdeki silahlarla
patlatıyoruz helikopterleri.
Koşuyoruz.
Daha yıkılmamış olan bir eve
giriyoruz.
Yanımdakilerin kim olduğunu
hatırlamıyorum. Biz etrafı kollarken biri bilgisayardan internete bağlanıyor ve
gelen maillere bakıyor. Maillerden birinde bir harita var, uydu haritası. Yeni
çekilmiş. Haritaya bakıyoruz. Amerika'nın yarısı, Türkiye ve Çin yıkık dökük. Anlıyoruz
kime karşı savaştığımızı.
Amerika'ya!
Tek kurtuluşun masumların Avrupa’ya
gönderilmesi ve gönüllülerin de Çin’de kalıp savaşması diye düşünüyoruz.
Sonra çok yakından bir helikopter
sesi duyuyoruz.
Bakıyoruz sesin geldiği tarafa.
Helikopter birden simsiyah oluyor.
Anlıyoruz bir Çinlinin,
helikopteri sesi çıkmayan bir şeyle patlattığını.
Çıkıyoruz oradan.
Ormanlık bir alandayız. Dört
kişiyiz. İkili gruplara ayrılmışız. Ben Yusufla birlikteyim. Üstümüzde asker
kıyafeti var. Sessizce ilerliyoruz ormanda. Bir taş yığını var boyumuzu aşan. Üstünden
de su akıyor otuz santim kalınlığında.
Sonra konuşmalar duyuyoruz.
Düşman olduğunu anlıyoruz.
Hemen taş yığınına yaslanıp suyun
içine giriyoruz gözükmemek için.
Tutuyoruz nefesimizi.
İki düşman da taş yığınının diğer
tarafında yürüyor. Bizi aradıklarını anlıyorum. Ayrıldığımız grup daha fazla
dayanamıyor ve nefes almak için sudan çıkıyor.
''Hayır, vazgeçmek yok!'' diye
bağırıyorum onlara.
Ancak çok geç.
Düşmanlar o ikiliyi görüyor ve ikisini
de tek kurşunla öldürüyor. Çok geçmeden benimle birlikte olan Yusuf da pes ediyor, sudan çıkıyor ve onu da tek
kurşunla öldürüyorlar.
Ancak beni görmüyorlar.
Düşmanlar gidiyor. Sudan
çıkıyorum. Etrafıma bakıyorum.
Her yer şehit dolu, her yer kan!
Helikopterlerin sesi yaklaşıyor. Gökyüzü
simsiyah. Toprak desen şehit kanı.
Kulağım çınlıyor. Gözlerim
doluyor. Tek kurtulanın ben olduğumu anlıyorum.
Sonra helikopter sesi daha da
yaklaşıyor ve
BAM!!!!!!
Görüntü değişiyor.
Çin’de bir hastanedeyim. Capcanlı
bir şekilde ayakta duruyorum. Etraf çinli dolu. Bir çinli bana doğru bakıp ''Hiç
kurtulan yok.'' diyor.
Şaşırarak ona bakıyorum ve ''Ben...ben
kurtuldum işte!'' diyorum.
Beni duymuyor.
Sonra arkamdan biri bana doğru
geliyor ve içimden geçerek konuştuğum çinliye yaklaşıyor.
Kendime bakıyorum.
Gözlerime inanamıyorum.
Artık bir insan olmadığımı,
Savaşta şehit düştüğümü,
Bir ruh olduğumu fark ediyorum.
Belki de bir hayalet.
Kimse beni görmüyor.
Şimdi anlıyorum.
Ben çoktan ölmüşüm.
Dinç, S. (13.06.2016)
Rüyamda resmen savaşı hissettim.
Hiç ölüm korkusu yoktu, biliyor musunuz?
Sadece masum insanları koruma içgüdüsüyle savaşıyordum.
Acaba böyle mi gerçekten? Yani askerlerin savaşırken hissettiği...
Enteresan bir rüyaymış. Tamamı rüyan mı yoksa bazı eklemeler de yaptın mı?
YanıtlaSilEkleme yapmadım, rüyamın tamamı bu :)
Sil